HASAN KABZE VE VEFA...
Hasan Kabze, sözleşme imzalarken "Vefa için buradayım" demiş. Hasan'ın bu anlamlı demecinin havada kalmaması için onunla kesişen Hayat kesitimizi anlatmaya karar verdim.
Perşembe, 26 Ocak 2017

GERÇEK BİR FUTBOL EMEKÇİSİ HASAN KABZE VE VEFA

Değerli Futbolseverler merhaba,

Futbol ile ilgilenenlerin çok iyi tanıdığı forvet Hasan Kabze, bu hafta A Takım kadromuza katıldı.. 

Hasan Kabze, sözleşmeyi imzalarken “Vefa için buradayım..” demiş.. 
Demiş, diyorum çünkü biz U17 ve U19 takımlarımızla birlikte Borussia Dortmund’un konuğu olarak Almanya’da idik. Yeni döndük.. 
Bu yazımı Borussia Dortmund için yazacaktım. Ancak Hasan’ın bu anlamlı demecinin havada kalmaması için, Hasan ile kesişen Hayat kesitimizi anlatmaya karar verdim.. 

Ben “Alt yapıcılığa” 1995 yılında, çok sevdiğim ve saydığım, şu anda Dikili’de ikamet eden Emin Gürler hocamızla başladım.. Bir senede ancak organizasyonu çözebildim.. Alt yapıcılığın A’sı sadece.. 
Ardından 1996-97’de Orhan Yüksel hocamızla öğrenmeye devam ettim.. Orhan Hocamdan da oyuncu seçme kriterlerini az buçuk öğrendim.. Alt Yapıcılığın B’si, C’si ve D’si diyelim.. Daha 25 harf var !..  
1997 Mayıs’ında Şekerspor’un şeytan antrenörü Celal Kıbrızlı hocamız play off’larda iddialı takımımızı sahadan silince, kendi rızamla kulüp başkanlığını bırakıp, alt yapının başına geçtim.. Yaşım 42.. 

2 yıl sonra, yıl 1999 Nisan..
Hicret yaptığımız kulübün başkanlık koltuğunu 1997 Haziran’da kendi rızamızla bırakıp, Alt Yapıcılığa soyunalı 2 yıl olmuş..
Geçtiğimiz bu 2 yılda Levent Çizmeli - Ufuk Hoca ve rahmetli Abdullah Turgut hocamızla el ele verip, çok iyi bir 1982’li takım kurmuşuz.. 
U17 Ege Ligi’nde lideriz, son maçlarımızı oynuyoruz ve daha sonra yapılacak olan Türkiye Şampiyonası maçlarına hazırlanıyoruz.. 

Göztepe ile Narlıdere Ali Artuner Sahası’nda maçımız var.. 2 yıl yanımdan hiç ayırmadığım “Hocam” rahmetli Abdullah Turgut yine yanımda, birlikte maça gittik..  
Futbol zekasına güvendiğim antrenör Vedat Akbuğday kardeşimiz ile karşılaştık ve tribünde yan yana oturduk. 
Abdullah Hoca ile Vedat Hoca’yı tanıştırdım. Abdullah Hoca çok akıllı ama bir o kadar aksi adam.. 
Karşısındakini önce tartmadan hayatta açık vermez, yani laubali olmaz.. Ben tabii ki aralarında oturuyorum. 
Maç başladı.. Biraz sonra santrforumuz Taylan sol ayakla ceza sahası dışından çok güzel bir gol attı.. Abdullah Hoca “Helal Aslanım” falan dedi.. 
O arada Vedat  kulağıma doğru eğilerek, Taylan’dan daha iyi bir santrfor var Memet abi, hem de sizin orada dedi !.. 
- Nasıl yani Vedat ?
- Evet abi, Atatürk Lisesi’nde okuyor, leblebi gibi goller atıyor.. 
- Nasıl bir çocuk bu Vedat kardeşim ? 
- Fiziği mükemmel, atletik, çok çalışkan, defansın arasına ve arkasına çok akıllı koşular yapıyor, takım oyuncusu, golü kokluyor, tam senin aradığın adam.. 
- Yahu Vedat, öyle bir anlatıyorsun ki.. Bu güne kadar neden kimse görmemiş o zaman bu çocuğu ? 
- Babası Ticaret Lisesi Okul Müdürü, yani eğitimci, oğlunun futbolcu olmasını istemiyor ama sen ikna edersin !..
- Yapma yaaa, tamam o zaman hemen yarın ben..
.. derken Abdullah Hocamız duruma müdahil oluyor ve Vedat’a dönerek ; 
- Ne diyorsun sen kardeşim !..
Vedat her zamanki gibi, sakin ;
- Çok iyi santrfor, Taylan’dan çok daha iyi Hocam, görmelisiniz.. 
- Hadi oradan be, senin yaşın kadar benim bu sahalarda yetiştirdiğim adam var !.. 
Ben devreye giriyorum, zaten o yüzden arada oturuyorum ya.. Birlikte geçirdiğimiz 2 yıldan anılarımızı yazsam güzel bir yazı olur.. 
- Hocam sinirlenme, Vedat bu işleri iyi bilir, bir baksak fena mı olur !..
- Bu şehirde Taylan’dan daha iyi santrfor bulun, ben bu işi bırakacağım !.. 

Ertesi gün, bilgileri aldık. 
Ayni zamanda gizli başkanlık ve yedek teknik direktörlük görevlerini de ifa etmekte olan kulüp müdürümüz ile Hasan’ın babasından randevu aldık. 3 gün sonraya randevu verdi..
3 gün sonra bir elimizde çiçek, diğer elimizde çikolata kutusu Ticaret Lisesi’ne vardık.. Biraz ilerideki basketbol sahasında kara kuru bir çocuk tek başına basket oynuyor..
Bina eski ama gerçekten korunması gereken güzellikte, tarihi bir bina.. Geniş merdivenlerden yukarı çıktık.. 
Büyük kapılı odanın kapısını çaldık, içeri girdik. Benim gibi kısa boylu, esmer, acayip ciddi bir adam ile karşılaştık. 

- Hoş geldiniz Mehmet bey..
- Hoş bulduk Müdür Bey, ne şanslısınız ki, böylesi tarihi bir binada okul müdürlüğü yapıyorsunuz.. 
- Dışarıdan öyle görünüyor ama bu okulu böyle tutmak zor iş, belediye destek olmuyor, çok kırgınım !.. 
- Müdür bey olur mu öyle şey, mutlaka bir ara bulunur, gerekirse biz de söyleriz..
- Yok, yok ben yaparsam kendim yaparım, kendimize değil bu ilçenin çocukları için istiyoruz !.. 

Allah’tan içeri Hademe giriyor, ne içersiniz faslına geçiliyor, biz de bu fırsattan faydalanarak, konuya girizgah yapıyoruz ;
- Değerli Hocam, tatlı yiyelim, tatlı konuşalım diye çikolata getirdik.. Ayrıca “Çocuklarımız” toplumumuzun çiçekleridir, aynen sizin gibi onlar için didiniyoruz, bu nedenle de çiçek getirdik.  
- Teşekkür ederim Mehmet bey..
- Hocam, biz Allah’ın emriyle, Peygamber’in kavliyle oğlunuz Hasan’ı istiyoruz.. Kulübümüzde lisanslı oyuncu olmasına müsaade etmeniz için gelmiş bulunuyoruz.  
- Mehmet bey, ben size hemen randevu vermedim, önce sizi araştırdım, sordum, ettim.. Siz ODTÜ mezunuymuşsunuz..
- Evet Hocam..
- Babanız sizin futbolcu olmanızı istememiş, zorla okutmuş, öyle mi ?
- Evet Radi Hocam.. 
- E o zaman neden geldiniz ki !.. Ben de çocuğumun futbolcu olmasını istemiyorum. Okuyup mühendis olmasını istiyorum. 
- Hocam, sizin oğlunuzda herkeste ayni anda olmayan iki önemli ayırıcı özellik var.. Biri Akıl, diğeri ise Hız.. Hasan bu işten ekmek yer, torunlarına bile kalır.. 
- Garantisi yok ki !.. Bi sakatlansa ne olacak !.. Ben zaten futbolu hiç sevmiyorum !.. Okulda futbol oynayan çocukların hepsinin dersleri çok kötü !.. 
- Ama Hocam, Hasan hem de Atatürk Lisesi gibi İzmir’in en zor lisesinde iftihara geçiyormuş, bu çocuk iki işi birden yapar, ben inanıyorum.. 
- Yok Memet bey, hiç ısrar etmeyin kardeşim, benim çocuğum okuyacak !..

Bu arada gizli başkan söze girer ;
- Radi hocam, dışarıda basket atan çocuk Hasan mı ? 
Radi Hoca kalkar, yüksek tavanlı odanın yüksek penceresine yaklaşır ve bakar..
- Evet.
Fırsattan istifade ben de hemen kalkarak, yanına giderim;
- Hocam bak sülün gibi oğlan.. İki sene içinde biz bu çocuğu yıldız yaparız, çok para kazanır..
- Mehmet bey her şey para değil !..  

Ne desek, ne yapsak, kayaya çarpıyoruz !.. Taktik değiştirmeye karar veriyorum;
Çaylar geliyor, içiyoruz, eskilerden bahsediyoruz. Meğerse Hasan’ın 14-15 yaşlarda kulübe gelmişliği varmış. Ama bir tartışma yaşanmış, Radi Hoca da hemen çocuğunu çekmiş !.. 
Ben bizim müdüre bakıyorum, bizim müdür, vallahi benim haberim yok dercesine tavana bakıyor o ara !.. 
- Radi Hocam okulu bir gezmek isterim.. Tarihi bir Bina çünkü..
- Tabii Mehmet bey buyurun.. 
Gezmeye başlıyoruz.. 
Sonunda boş bir odaya giriyoruz.. 
- Burası Bilgisayar Odası olacak..
- Bilgisayarları aldınız mı Hocam ? 
- Yok henüz Aile Birliği ile konuştuk sadece..
- Kaç Bilgisayar lazım olacak Radi Hocam..
- 12... 6 bu tarafa, 6 bu tarafa.. 
- Hocam izin verin benim armağanım olsun bu bilgisayarlar..
- Hayır demem Mehmet bey.
- Tamam hocam, bu işi sıcağı sıcağına bitirelim, çünkü benim işim başımdan aşkın, sonra ilgilenemezsem üzülürüm..

Hemen odaya dönüyoruz. Telefonu çeviriyorum. Karşımda Ege Bilgi İşlem'den Murat.. Hemen tüm bilgileri geçiyorum. 
Murat bey ancak 1 haftada hallederiz, diyor.. Ben de tamam diyorum. Radi hocamız ile Murat beyi konuşturuyorum, mutabık kalıyorlar.. 
- Allaha ısmarladık Hocam.. 
Bizi aşağıya kadar uğurluyor Radi Hoca.. Bahçede Hasan ile karşılaşıyoruz..
- Bak seni istemeye gelmişler, senin haberin var mıydı bu işten !.. 
- Hayır Baba haberim yok..
- Ne diyorsun ? Hem okul, hem top yapabilecek misin ?
- Sen bilirsin Baba.. 

Dönüyoruz kulübe.. Abdullah Hocamız soruyor ;
- Ne oldu Memet bey ?
- Adam benim çocuğum okuyacak, diyor..
- 17 yaşına gelmiş, bizim çocuklar nerdeyse günde çift idman yapıyor, gelecek bunları geçecek öyle mi !.. Bırak uğraşma yahu !..

Büyüğüm ne de olsa.. Bir de, iki yıldır çok şey öğrenmişim Abdullah hocamızdan, onu üzmek de istemiyorum.. 
- Hocam, bir sürü maç oynayacağız, kadromuz dar, gelirse gelir Hocam, sen sıkma canını.. 

1 hafta sonra bilgisayarlar kuruluyor, bu sefer Radi Hoca beni davet ediyor.. 
Ben yine gizli başkanı yanıma alıp gidiyorum. 
Gerçekten güzel olmuş.. Mütevazi bir Açılış yapıyoruz.. Çocuklara odayı teslim ediyoruz.. O “an” yaşanan çok güzel bir duygu..
Radi hocamız odasına davet ediyor, çaylar geliyor.. Hayallerimi anlatıyorum.. O da eğitimcilikte çekmekte olduğu sıkıntıları.. 
Geniş tavanlı büyük odada bir an sessizlik oluyor..
- Memet bey, annesiyle de konuştum. Hasan’ı bir şartla veririm. 
- Sağ olun Hocam, nedir ?
- Haftada 1 gün idmana gelir, o kadar. Çünkü Hasan okulunu aksatmayacağına dair bize söz verdi..
- Tamam Hocam, hayırlı olsun. 

Bizimle sadece 2 antrenmana katılır Hasan.. 
Türkiye Şampiyonası başlar.. Mayıs’ın ilk haftası Balıkesir’e gideriz.. Bizim grubumuzda Fenerbahçe de var.. 
O sıralarda Balıkesirspor’un antrenörü, rahmetli Ergun Kantarcı Hocamız.. O da gelir birinci maçımıza.. 
Birinci maçımızda Abdullah Hoca, Hasan’ı oynatmaz.. Maçı zor zar 2 – 1 alırız.. 
Ben Ergun hocamıza açılırım;
- Ergun Hocam, Hasan’ın oynaması lazım ama Abdullah hoca inat ediyor !..
- Tamam Memet bey, akşama bi 70’liğe bakar bu iş :).. 

Akşam Abdullah Hoca, Akın abi, Ergun Hoca ve ben otururuz çilingir sofrasına..
Birinci ve ikinci kadehler sadece Ergun hocamızın tuluatına, kasıklarımızı tuta tuta gülmekle geçer.. 
Üçüncü kadehlerde günün maçı konuşulur, Ergun Hoca başlar yüklenmeye.. 
Dördüncü kadehte Abdullah Hoca, tamam lan ikinci yarı koyalım oynasın görelim, der.. 
Ertesi gün Hasan ikinci yarı girer, 2 gol atar..
Son maçımız Fener ile.. Fenerbahçe’nin antrenörü çiçeği burnunda antrenör Turhan Sofuoğlu.. 
Fenerbahçe’nin ve Türk Futbolu’nun unutulmaz isimlerinden Cemil Turan o dönemde Fenerbahçe’nin her şeyi..
Cemil Turan Hocamız da maça geliyor, birlikte izliyoruz..    
Hasan ilk 11’de tabii ki.. Maçı çok üstün bir oyunla, 1 Taylan, 1 Hasan ve 1 de Sercan-Sertan ikizlerden birinin golleriyle 3 - 1 alıyoruz.. 
Maçtan çıkışta Cemil Turan Hocamız, 4 oyuncunuzu beğendim, sizi arayacağız diyor..  
Ben de A takım formasını giymeden olmaz Hocam diyorum.. Sözümü saygıyla karşılıyor ve vedalaşıyoruz..
Sonunda Türkiye Şampiyonu oluyoruz.. O takımdan bir sürü futbolcu çıkıyor.. 
Allah gani gani rahmet eylesin Abdullah Hocamızla geçen bu 2 yılda da “Alt yapıcılığın” 5 harfini geçmişimdir.. Henüz geride 20 harf duruyor yani.. O zamanlar yaşım 44..

Şimdi 62 yaşımdayım.. 
Geriye sarıyorum, “Flash Back” yapıyorum ;

17 yaşındaki Hasan’ı düşünüyorum.. Sonra başarıyla geçirdiği “Futbol Mesleği” evrelerini gözümün önünden geçiriyorum.. 
35’ini yaşamakta olan şimdiki Hasan’ı düşünüyorum.. Radi hocamızı da düşünüyorum.. 
Sonra 62’lik kendi özüme soruyorum;
- Sahi bu hayatları biz mi yönetiyoruz ?  
- Artık eminim ki, HAYIR, biz yönetmiyoruz..  
- Biz, önümüze konulan “Yaşam Menüsü”nden seçim yapıyoruz..  
- “Doğru Seçim” yapan, sevdikleriyle birlikte huzurlu ve sağlıklı yaşıyor.. 

Hoş geldin aramıza Hasan “Evlat”.. 
“Vefa”nın boza olmadığını göstermiş oldun bu kahpe dünyaya.. 
Bana da Yaşam’a tutunmam için çok anlamlı bir dal uzattın, çok teşekkür ederim..

Seni doğuran Ana’ya, seni yetiştiren Baba’ya ve senin daima yanında olan Hayat Arkadaşına Selam ve Saygılarımla,

Esen kalın dostlar,
Seyit Mehmet ÖZKAN
Altınordu FK Yediemini