SPORU MİLLİ EĞİTİMİN MERKEZİNE KOYMALIYIZ.
Güvenli toplumun geleceği, düzenli spor yapan mutlu çocukluk dönemleri ile doğrudan ilişkilidir.
Perşembe, 06 Ocak 2022
Ülkemiz dünyanın en güzel iklim kuşağında.. 
En eski kavimler/medeniyetler yüzyıllarca Anadolu’da yaşamış, barınmış, gelişmiş..
Koskocaman bir ülkeyiz.. Almanya’nın 2 katı yüz ölçümüne sahibiz. Nüfusumuz 84 milyon.
Genç nüfusumuz ise 32 milyon. Sadece genç nüfusumuz birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan daha fazla..
Futbol, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de en çok takip edilen ve en çok sevilen spor dalı..
Seviyoruz ama izlemeyi seviyoruz.
Futbolu izlerken seviniyoruz ama taraftarı olduğumuz takım yendiği zaman veya sezon sonunda şampiyon olduğu zaman seviniyoruz.
 
Bir parantez açayım:
* Sosyal toplum penceresinden bakacak olursak;
Sporun merkezinde “Genç İnsan” var, temelinde ise “Çocuk” var..
Küçük yaşlardan itibaren düzenli spor yapan bir çocuğun fiziksel gelişimi de sağlam olur. Çocuğun kamburu çıkmaz, omuzları dik olur, elini ayağını kullanmayı, hoplamayı, zıplamayı, koşmayı bilir.
Fiziksel gelişimin yanı sıra, birçok müsabakalar yapar, bazen yener, bazen yenilir. Bazen yedek kalır, sabretmeyi öğrenir. Bazen ortalık karışır, kendisini korumayı öğrenir.
Düzenli spor yapan bir çocuk/genç için “yenmek ve yenilmek”, zamanla normal bir hayat akışı haline dönüşür. Yendiğinde aşırı sevinmemeyi, yenildiğinde aşırı üzülmemeyi öğrenir.
İşte bunun adı “sportmenlik”tir. Çocuk sportmen olmayı küçük yaşlardan itibaren “yaşayarak” öğrenir. Böylece mental gelişimine de çok büyük katkı sağlar..
Sabır, davranış birliği, takım arkadaşlığı, vazgeçmemek, yenilgiye boyun eğmemek için çaba göstermek, ter dökmek, emek vermek gibi çok önemli kişisel ve sosyal değerler edinir.  
Bir anlamda Spor, sadece spor değildir. Sağlam yapılı ve ekip bilinci gelişmiş insanlardan oluşan bir milletin güvenli var oluşunda, düzenli yapılan sporun çok önemli bir yeri vardır.
 
Sonuç olarak, sporu milli eğitimin merkezine koymalıyız;
1. Türkçe,
2. Matematik,
3. Spor,
4. Diğerleri.
Parantezi kapatayım.
 
* Futbola dönelim;
Nerede kalmıştık? Futbolu seviyoruz, futbol ile seviniyoruz/üzülüyoruz..
Futbolun bu kadar çok takip edildiği ve sevildiği ülkemizde, bu toprakların çocuklarından neden üst düzey profesyonel futbolcular çıkmıyor?
Futbolun bu kadar çok takip edildiği ve sevildiği ülkemizden, neden sürdürülebilir başarılar elde eden milli takımlarımız ve kulüp takımlarımız çıkmıyor?
84 milyon nüfusumuz var, dedik.
32 milyon gencimiz var, dedik.
Sporun merkezinde “Genç İnsan” var, dedik.
Un var, yağ var, irmik var, helvayı karmayı neden bekliyoruz?
 
Nereden başlamak gerekir?
Öncelikle profesyonel futbolun ülkemizde bir “meslek” olduğunu kabul etmekle başlamak gerekir.
 
Profesyonel futbol, izleyenler için bir “oyun”dur, ancak sahada oynayanlar için bir “meslek”tir.
Profesyonel futbol mesleği genç insanların işidir.
Birçok  meslekte 35 yaşlarda çıraklık veya kalfalık dönemi yaşanırken, profesyonel futbol mesleğinde ise mesleğin sonuna gelinir!
Normal şartlar altında bir profesyonel futbolcunun mesleki gelişim süreçleri şöyledir;
1.   11 ile 20 yaş arasında “eğitim/öğrencilik” dönemi,
2.   21 ile 25 yaş arasında “çaylak/yarı profesyonellik” dönemi,
3.   26 ile 35 yaş arası “olgunluk/tam profesyonellik” dönemi.
 
Her meslekte olduğu gibi bir mesleğin gelişimi için, o mesleğe “yatırım” yapmak gerek!
Futbolun merkezinde “Genç İnsan” var, temelinde ise “Çocuk” var, dedik..
Çocuğa 6 yaşlardan itibaren, hadi bilemedin 10 yaşından itibaren yatırım yapacaksın, 10 yıl eğiteceksin, bakacaksın, besleyeceksin, hastalığında/sakatlığında yanında olacaksın.
Ölme eşşeğim ölme!
10 yıl baktıktan sonra garantisi olsa hadi neyse, onun da garantisi yok, hatta olmama ihtimali daha fazla! Herhangi bir nedenle fiziksel veya mental gelişimi durabilir!..
Yaptığın yatırım boşa gidebilir!..
Peki ne yapacağız, zor ve garantisi yok diye bu topraklarda “profesyonel futbol”a yatırım yapmayacak mıyız?
Profesyonel futbolcuyu hep dışarıdan mı getireceğiz? Hep izleyici olarak mı kalacağız? Hep uzaktan mı seveceğiz? Sevinmeyi hep tribünlerde mi yaşayacağız?
Her yaştan milli takımlarımızla sürdürülebilir başarılar elde eden ve onlarla gurur duyacağımız bir ulus olmayacak mıyız?
Hep tüketecek miyiz? Ulusumuz hımbıl, tombul ve sadece cep telefonu veya bilgisayarda parmaklarını oynatmayı bilen gençlerden mi oluşsun?
Bu gençlere var olmayı, asla vazgeçmemeyi, hayata tutunmayı nasıl öğreteceğiz?
Benim görüşüm; düzenli spor aktiviteleri ile..
Bilim lazım, tiyatro da lazım, enstrüman çalmak ta lazım, sanat ta lazım, zanaat ta lazım, el becerileri de lazım ama spor mutlaka lazım.
 
Biz Altınordu olarak, bu topraklara olan borcumuzu, bu toprakların çocuklarına spor yaptırmaya çalışarak, sporu tabana yaymaya çalışarak, karınca kararınca yapmaya çalışıyoruz.
Bu toprakların 177 yerleşim biriminde, 6 ila 14 yaş arası, 16.000 çocuğumuza, çocukluklarını yaşatarak özgürce spor yapmalarına imkan sağlamaya çalışıyoruz.
 
Sömestr tatilinde Selçuk İsmet Orhunbilge tesislerimizde 15 gün “Çocuk Futbolu Şenlikleri” yapacağız.
Sadece futbol değil, ağaca çıkmayı da öğrenecekler, mendil kapmaca da oynayacaklar..
 
Antrenör kardeşlerim, sevgili analar babalar, şenlikler boyunca karışmayın lütfen çocuklara, 
çocuk çocukluğunu yaşayacak.
Gelecekte, yani aile kurduğu zaman çocuklarına çocukluğunu anlatırken gözleri ışıl ışıl parlayacak..
 
Güvenli toplumun geleceği, düzenli spor yapan mutlu çocukluk dönemleri ile doğrudan ilişkilidir.  
 
Benim “gerçek” hayattan aldığım motivasyon budur.
Çocuklarla birlikteyim, çok şanslı olduğumun farkındayım, buna layık olmak için çok çalışıyorum.
 
Herkese selam,
SMÖ