
Yağmur Simge GÜL FİLİK
Spor Psikoloğu
YAZARLAR

Seyit Mehmet ÖZKAN
ÇOCUKLUĞU GÜZEL GEÇENİN YETİŞKİNLİĞİ DE GÜZEL GEÇER..
6.04.2023

C.Sezai ÖNCÜ
BİRLİKTE GÜÇLÜYÜZ
22.05.2023

Hasan YÜKSEL
U12 İZMİR CUP İZLENİMLERİM
15.05.2023

Ümit ÖZIŞIK
SÖNMEYEN MEŞALE
8.05.2023

Cüneyt YİS
GİDECEĞİNİZ YÖNÜ BİLMEK HIZDAN DAHA ÖNEMLİDİR!
1.05.2023

Nuran ÖZEŞER
ÇOCUKLARIMIZIN FUTBOL TEMEL EĞİTİMİ
24.04.2023

Bülent KAYITKEN
"KONTROL VE PAS"IN KISA HİKAYESİ
17.04.2023

Rıfat Osman AŞÇILAR
BİRLİKTEN GÜÇ DOĞAR
10.04.2023

Fevzi KUVVETLİ
ÖZEN YOKSA ÖDÜL DE YOKTUR…
3.04.2023

İbrahim BAYRAKÇI
DESTEK OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ
27.03.2023
ÇOCUK GELİŞİMİNDE EBEVEYNİN ROLÜ
'Çocuğumun keşkeleri az olsun' diyorsanız, hata yapmasına izin verin.
Doğan Cüceloğlu
Pazartesi, 27 Şubat 2023
Sevgili sporcularımız, değerli velilerimiz, Altınordu Ailemiz merhaba.
Ben Uzman Psikolojik Danışman Yağmur Simge Gül Filik. 2016 yılında Ege Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Lisans programından mezun oldum. Sonrasında Dokuz Eylül Üniversitesi PDR Yüksek Lisans programını tamamladım ve şu anda Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Psikolojik Danışmanlık Doktora Programında, Spor Psikolojisi alanında doktora tezi yazım sürecindeyim.
Altınordu Ailemize 2018/19 Sezonunda katıldım. Katıldığım günden bu yana çocuklarla, gençlerle ve aileleri ile tanışıyor, sık sık görüşüyorum. Görüşmelerim sonrasında çocukların, ailelerine ait özellikleri yansıtıyor oluşu, beni her seferinde, hala aynı düzeyde şaşırtabiliyor. Bu sebepten ben bu hafta bana ayrılan bu metin köşesini, bir meyveyi yani çocuğu etkileyebilmek için değil de, o meyveyi oluşturan ağacı yani ebeveynleri etkileyebilmek için yazmaya karar verdim.
Birçok anne-baba, ne kadar istemese de, zaman içinde kendi anne-babasından öğrendiği ebeveynlik yolundan yürümeye başladıklarını fark ederler. Toplumda belirli ebeveynlik türlerinin bireylere ve ailelere yansımasıyla kültür oluşur. Günümüz Türk ailelerinde çoğunluklu olarak gördüğümüz ebeveynlik şekli ‘çocuğuna koruyucu kalkan olan ve onun hayatını kolaylaştırıcı ebeveyn olma’ şeklidir. Bu ebeveynlik şeklinde ne yazık ki ‘çocuğu yerine konuşan, çocuğu yerine sorun çözen, çocuğu yerine riske giren, çocuğu yerine girişimde bulunan, çocuğu yerine karar veren’ aileler var.
Eminim hiç kimse bu davranışları çocuklarının aleyhine yaptığını düşünmez. Ancak ne yazık ki çocuğun kendisi yerine yapılan her davranış, onun gelişim fırsatını elinden almaktır. Bu davranışlar; çocuğumuz henüz küçükken, kendi başına yemek yemek isteyen çocuğumuzu zorlanırken gördüğümüz için ağzına beslemeye devam etmemizden, tabakları sofraya götürmek isteyen çocuğumuz ‘’sen düşürürsün’’ diyerek onun kendine güvenme fırsatını elinden alma pahasına tabakları bizim taşımamızla başlar. İlerleyen zamanlarda okulda bir arkadaşıyla sorun yaşamış olan çocuğumuz için ve çocuğumuz yerine öğretmeniyle konuşup, çocuğumuzun yerine tepki vermemizle devam eder. Bu noktada artık çocuğumuz tamamen pasif, işlevsiz duruma geçmektedir. Artık kendi tepkileri, kendi ifadeleri, kendi iletişim çabası yoktur. Anne-babasının onun yerine verdiği tepkileri, ifadeleri ve iletişim yöntemi vardır. Tamamen pasifleşmiş olan çocuğumuz artık büyümeye başlamış ancak becerileri bununla doğru orantılı bir şekilde gelişememiştir. Kendisi iletişim çabası kurarak başarısız olmamış, başarı için çaba sarf ederek o başarının hazzını yaşayamamış, kendisi zor durumunda çözüm yollarını aramamış, ‘nasıl başarısız olunur?’u öğrenememiş, kendi gelişimi için uğraşmamıştır. Bu durumda belki 13 yaşında belki de 18 yaşındaki evladınız ‘başarısızlıkla nasıl baş edilir?’i öğrenememiş ve en küçük sorunda ‘sadece size gelerek çözüm arayabilen’ biri haline gelmiştir. Çünkü her şey o zamana dek, ona anne-babası tarafından sunulmuştur. Tüm bunların sonucunda o kıyamadığımız minicik çocuk, ne yazık ki, artık ’nasıl başarılı olunur?’u da öğrenememiş bir halde yetişkin yaşlarına ulaşır.
Bir yandan başka bir bakış açısıyla toplumumuz fedakar anne-baba şemasını över. Çocuğu için fedakarlıklarda bulunan anne babayı ifade eden sözler dahi vardır. Bunlar ‘evladı için saçını süpürge eden’, ‘yemeyip yediren, içmeyip içiren’ ebeveynler… Zaten lisandaki bu tip sözler kültürün yansımalarıdır.
Bizim toplumumuzda yapamadığını yapması için yetiştirilen çocuklar, kendi zamanında ‘imkansızlıklar’dan dolayı futbolcu olamayan babaların ‘bari çocuğum olsun’ diye yetişen çocukları var.
Bu çocuklar ailelerinin prensleri, ailenin geleceğinin kurtarıcıları görevini küçük yaşlardan sırtlarına yüklenirler. Bir de onun için her şeyi yapan anne-babalarının fedakarlığı karşısında kendilerini borçlu hissetmektedirler. Bu sebepten başarısız olmaktan çok korkarlar. Bu güne kadar tam kendi ayağa kalkacakken onu oturtup onun ihtiyacını karşılayan ailesi artık ondan koşmasını ve başarılı olmasını istemektedir. Tüm bu şartlar altında başarısızlık korkusuyla performans göstermeye çalışan bir genç oldukça kaygılı ve dayanıksız, desteksiz hissetmekle karşı karşıya kalır.
Tüm bunlara rağmen bir bireyin gelişimi için hiçbir zaman geç değildir. Yaşam becerileri zorlanmalar karşısında gelişir, başarısız girişimler bireyleri öğrenmeye iter. Hangi coğrafyada yaşarsak yaşayalım her zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Matt Haig der ki ‘Bir sorunun üstesinden gelebilmek için soruna bakmak gerekir. Bir dağı yok sayarak o dağa tırmanamazsınız’. Bu yüzden yaşadığımız her anın farkında olmalı ve zorlanıyorsak bile, o an hissettiğimiz duyguyu bilerek, bunu tanımlayabilmeliyiz. Sonrasında çözüm arayışına girmeli ve gerekirse uzmanlardan çözüm yolunda bize rehberlik etmeleri için destek istemeliyiz.
Altınordu Futbol Akademisi’nde bizler; sporcuların sorunlarını antrenörlerimizle, idarecilerimizle ve personelimiz ile direkt olarak iletişim kurarak çözmeleri adına yüreklendiriyoruz, velilerimizi de sporcularımızı, çözüm arayışı sırasında, direkt bizlerle iletişim kurmaya cesaretlendirmeleri için yönlendiriyoruz. Ayrıca sporcularımızı hayata hazırlayabilmek için yaş gruplarına göre farklı şekillerde sorumluluklar vermekteyiz.
Söylemek istediğim son cümle ise şu şekilde; eğer ileride çocuğunuzun koşmasını istiyorsanız onun düşüp, kalkmasına izin vermeli; tüm bunları yaşarken ona destek olmak istiyorsanız ise, duygusal ihtiyaçlarını karşılayarak onun sadece ve sadece ‘annesi-babası’ olmanız gerektiğidir.
Sevgilerimle,
Yağmur Simge Gül Filik
Ben Uzman Psikolojik Danışman Yağmur Simge Gül Filik. 2016 yılında Ege Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Lisans programından mezun oldum. Sonrasında Dokuz Eylül Üniversitesi PDR Yüksek Lisans programını tamamladım ve şu anda Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Psikolojik Danışmanlık Doktora Programında, Spor Psikolojisi alanında doktora tezi yazım sürecindeyim.
Altınordu Ailemize 2018/19 Sezonunda katıldım. Katıldığım günden bu yana çocuklarla, gençlerle ve aileleri ile tanışıyor, sık sık görüşüyorum. Görüşmelerim sonrasında çocukların, ailelerine ait özellikleri yansıtıyor oluşu, beni her seferinde, hala aynı düzeyde şaşırtabiliyor. Bu sebepten ben bu hafta bana ayrılan bu metin köşesini, bir meyveyi yani çocuğu etkileyebilmek için değil de, o meyveyi oluşturan ağacı yani ebeveynleri etkileyebilmek için yazmaya karar verdim.
Birçok anne-baba, ne kadar istemese de, zaman içinde kendi anne-babasından öğrendiği ebeveynlik yolundan yürümeye başladıklarını fark ederler. Toplumda belirli ebeveynlik türlerinin bireylere ve ailelere yansımasıyla kültür oluşur. Günümüz Türk ailelerinde çoğunluklu olarak gördüğümüz ebeveynlik şekli ‘çocuğuna koruyucu kalkan olan ve onun hayatını kolaylaştırıcı ebeveyn olma’ şeklidir. Bu ebeveynlik şeklinde ne yazık ki ‘çocuğu yerine konuşan, çocuğu yerine sorun çözen, çocuğu yerine riske giren, çocuğu yerine girişimde bulunan, çocuğu yerine karar veren’ aileler var.
Eminim hiç kimse bu davranışları çocuklarının aleyhine yaptığını düşünmez. Ancak ne yazık ki çocuğun kendisi yerine yapılan her davranış, onun gelişim fırsatını elinden almaktır. Bu davranışlar; çocuğumuz henüz küçükken, kendi başına yemek yemek isteyen çocuğumuzu zorlanırken gördüğümüz için ağzına beslemeye devam etmemizden, tabakları sofraya götürmek isteyen çocuğumuz ‘’sen düşürürsün’’ diyerek onun kendine güvenme fırsatını elinden alma pahasına tabakları bizim taşımamızla başlar. İlerleyen zamanlarda okulda bir arkadaşıyla sorun yaşamış olan çocuğumuz için ve çocuğumuz yerine öğretmeniyle konuşup, çocuğumuzun yerine tepki vermemizle devam eder. Bu noktada artık çocuğumuz tamamen pasif, işlevsiz duruma geçmektedir. Artık kendi tepkileri, kendi ifadeleri, kendi iletişim çabası yoktur. Anne-babasının onun yerine verdiği tepkileri, ifadeleri ve iletişim yöntemi vardır. Tamamen pasifleşmiş olan çocuğumuz artık büyümeye başlamış ancak becerileri bununla doğru orantılı bir şekilde gelişememiştir. Kendisi iletişim çabası kurarak başarısız olmamış, başarı için çaba sarf ederek o başarının hazzını yaşayamamış, kendisi zor durumunda çözüm yollarını aramamış, ‘nasıl başarısız olunur?’u öğrenememiş, kendi gelişimi için uğraşmamıştır. Bu durumda belki 13 yaşında belki de 18 yaşındaki evladınız ‘başarısızlıkla nasıl baş edilir?’i öğrenememiş ve en küçük sorunda ‘sadece size gelerek çözüm arayabilen’ biri haline gelmiştir. Çünkü her şey o zamana dek, ona anne-babası tarafından sunulmuştur. Tüm bunların sonucunda o kıyamadığımız minicik çocuk, ne yazık ki, artık ’nasıl başarılı olunur?’u da öğrenememiş bir halde yetişkin yaşlarına ulaşır.
Bir yandan başka bir bakış açısıyla toplumumuz fedakar anne-baba şemasını över. Çocuğu için fedakarlıklarda bulunan anne babayı ifade eden sözler dahi vardır. Bunlar ‘evladı için saçını süpürge eden’, ‘yemeyip yediren, içmeyip içiren’ ebeveynler… Zaten lisandaki bu tip sözler kültürün yansımalarıdır.
Bizim toplumumuzda yapamadığını yapması için yetiştirilen çocuklar, kendi zamanında ‘imkansızlıklar’dan dolayı futbolcu olamayan babaların ‘bari çocuğum olsun’ diye yetişen çocukları var.
Bu çocuklar ailelerinin prensleri, ailenin geleceğinin kurtarıcıları görevini küçük yaşlardan sırtlarına yüklenirler. Bir de onun için her şeyi yapan anne-babalarının fedakarlığı karşısında kendilerini borçlu hissetmektedirler. Bu sebepten başarısız olmaktan çok korkarlar. Bu güne kadar tam kendi ayağa kalkacakken onu oturtup onun ihtiyacını karşılayan ailesi artık ondan koşmasını ve başarılı olmasını istemektedir. Tüm bu şartlar altında başarısızlık korkusuyla performans göstermeye çalışan bir genç oldukça kaygılı ve dayanıksız, desteksiz hissetmekle karşı karşıya kalır.
Tüm bunlara rağmen bir bireyin gelişimi için hiçbir zaman geç değildir. Yaşam becerileri zorlanmalar karşısında gelişir, başarısız girişimler bireyleri öğrenmeye iter. Hangi coğrafyada yaşarsak yaşayalım her zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Matt Haig der ki ‘Bir sorunun üstesinden gelebilmek için soruna bakmak gerekir. Bir dağı yok sayarak o dağa tırmanamazsınız’. Bu yüzden yaşadığımız her anın farkında olmalı ve zorlanıyorsak bile, o an hissettiğimiz duyguyu bilerek, bunu tanımlayabilmeliyiz. Sonrasında çözüm arayışına girmeli ve gerekirse uzmanlardan çözüm yolunda bize rehberlik etmeleri için destek istemeliyiz.
Altınordu Futbol Akademisi’nde bizler; sporcuların sorunlarını antrenörlerimizle, idarecilerimizle ve personelimiz ile direkt olarak iletişim kurarak çözmeleri adına yüreklendiriyoruz, velilerimizi de sporcularımızı, çözüm arayışı sırasında, direkt bizlerle iletişim kurmaya cesaretlendirmeleri için yönlendiriyoruz. Ayrıca sporcularımızı hayata hazırlayabilmek için yaş gruplarına göre farklı şekillerde sorumluluklar vermekteyiz.
Söylemek istediğim son cümle ise şu şekilde; eğer ileride çocuğunuzun koşmasını istiyorsanız onun düşüp, kalkmasına izin vermeli; tüm bunları yaşarken ona destek olmak istiyorsanız ise, duygusal ihtiyaçlarını karşılayarak onun sadece ve sadece ‘annesi-babası’ olmanız gerektiğidir.
Sevgilerimle,
Yağmur Simge Gül Filik